18 Ekim 2012 Perşembe

uzun hikâye

Mustafa Kutlu'nun hikâyesi olmasa, Osman Sınav herhâlde bu işi de eline yüzüne bulaştırırdı. Yönetmenliğine akıl sır ermeyen, taklitçi ve bizim pofpoflama hastalığımız münasebetiyle 4.sınıf filmleri ( dizilerine hiç girmiyorum. )bile rağbet gören Osman Sınav'ın, sinema san'atına kattığı hiçbir şey olmadığı gibi, projeleri balon kahramanlık zırvalarıyla dolu / 'SÖZDE ' muhafazâkar / ulusalcı / 11.sınıf milliyetçi / sözde tasavvufçu/ aşkın en dip hâlini arz eden/ ülke gündemine ışık tutayım derken, nasıl saçmalanırın dersi niteliğinde çorba bir anlayıştır ve bu  kadar kombini bir araya getirmeye çalışan belki de dünyadaki tek yönetmendir.

Film, mâzisi çok karanlık bir yönetmenin elle tutulan tek yapımı olmuş. Olmuş olmasına ama,. bunda tabii hikâyenin güzel olmasının katkısı da büyük. Osman Sınav, izleyiciyi o kadar yoran bir yönetmendir ki, bu açığını tutmuş filmlerin yönetmenlerini taklit ederek kapatmaya çalışır. Uzun Hikâye'de de bunu görmek mümkün. Bu film üzerinden Nurettin Topçu göndermesi yapmak da, Mustafa Kutlu'nun halktan yana tavır almasının yansıması olabilir. fakat, Mustafa Kutlu'yla Nurettin Topçu'nun anadolu sosyalizmi teatisi ve okumasını ne yazık ki Osman Sınav kaldıracak çapta bir yönetmen hiç değil; bu sebeple bu isimler üzerinden dönen tartışmalar ve yazılar fazla zorlama bir yaklaşımdan öteye geçmez.

Başta da değindiğimiz üzre, filmin ana damarı güzel bir hikâye olduğundan dolayı, kitabı okumamış olanların bu filmi izlemeleri güzel bir tecrübe olabilir.  filmin kurgusu daha naif olabilirdi : benim tahminimse, Mustafa Kutlu'nun yapım aşamasında bu filme müdahil olduğu niteliğinde. Yoksa, Osman Sınav'ın bu hikâyeyi bile rayından çıkaracağına dair kuşkularım vardı. Elde kalan naifliği ve vuruculuğu da Mustafa Kutlu marifetidir ya da ben öyle zannediyorum.

Oyunculuklarıysa, birkaç ne idüğü belirsiz oyuncu performansı dışında, Kenan İmirzalıoğlu önderliğinde gâyet iyi.

 Sonuç : görülmesinde yeğ var.

NOT : film, en nihayetinde bir kitaptan uyarlanıyor. bu sebeple, insan muhayyilesinin kitaptaki karşılığıyla, filme uyarlandığı andan itibaren karşılığı hiçbir zaman aynı olmaz.

24 Eylül 2012 Pazartesi

merak

Uzun bir yazı yazma hevesinde değilim; sözü uzatmadan :

Aslında merak her şeyin başlangıcıdır. merakı olmayan insan hiçbir şeye ulaşamaz veya yarı yolda tıkanıp kalır. Bazen lütuflar da olabilir ama Allah'ın lütfu dışında insan da cüzî iradesini merak yoluyla kullanarak, istediği bilgilere ulaşabilir. ( tabii, o bilgiyi kullanmazsa öğrendiğiyle kalır. ) Bu şeyi aslında tecessüs kelimesi daha iyi açıklıyor. İnsanların ayıplarını araştırmak " MERAK " kelimesiyle özdeşleştiğinden, merak etmek ayıp ve istenmeyen bir davranış biçimiymiş gibi kullanılıyor. Merakın aslı tefekkürden ve keşften gelmektedir. Yâni, boş şeyleri araştırmak ve insanların yaşantılarını en ince detayına kadar öğrenmek gebeşliğiyle alâkası yok.

Tabii, bu algıyı yoketmek imkânsız olduğundan iyi merak  yararlı, kötü merak zararlıdır deyip, sözü noktalamak istiyorum. Ne çok şey istiyorum, anlamadım gitti.

Tutunamayanlar

Hacmin dibine vurmuş ve herkesin bildiği bir kitabın üzerine yapılan geyiklerle yeni bir geyikler âlemi peyda olmuş olabilir. tutanamayanlar hakkında yazılan binlerce yazı olduğu için, ben de trene dâhil olmak adına aşağıya acaip şeyler yazmaya karar verdim; nasıl olsa herkes her şey hakkında bir şeyler yazabiliyor.


tututanamamaktan kasıt insanlar arasındaki iletişimsizlik ve insanların esir olmaya zorlanmasıdır. oğuz atay, tutunamayanlar romanına unutulmaz bir dibâce ile giriş yaparken, sonunu da romanın başına bağlıyor. bizi de romanın içine hapsediyor. hapsederken toplum için kaybedilmiş insanları kelime oyunları ile gün ışığına çıkarıyor. toplumun güç peşinde koşanlar tarafından linç edildiği bir ortamda yaşamı idâme ettirmek çok güç. tamam, aldırış etmeyip, bir şeylerden kaçabildiğin sanrısı içerisinde biteviye bir yaşam olmasa da, kendine bir yaşam tarzı öngörebilirsin. sonrasında yine toplumla içli dışlı olacaksın, tekil olmaktan çıkıp, herkesin istediği kılıfa gireceksin; kılıf dar olacak, sen o kılıfı yırtmak için turgut özben'in hâlini irdeleyip, duracaksın.

hasbelkader yaşamaya çalışan insanlar, insanî faaliyetlerine bir müddet sonra ara vermek zorunda kalabiliyor. toplum insana neyi dayatıyorsa, ona dayanıp kalabiliyorlar. turgut özben de, serseri mayın gibi ortalıkta dolanırken bencilliğe alışmamak adına kendine orta yol arıyor. devamında o da çift kişilikli insan hâlini alıyor. insanın mebzul miktarda vakti olsa da, günler kısalıyor, zaman daralıyor. harami ve haz insanlarının arasında dürüstlük erdem oluyor. insanın bazı olaylar karşısında koruma zırhı delinir; düşünmediği şeyleri, arzu etmediği şeyleri kendi iradesinin dışında yapabilir. bir nevi split brain vakasıdır bu. topluma ruh gerekir de, belki de ondan sonra toplumun sentezi yapılabilir. bireyler sirkat edip, canına ot tıkıyorsa, senin kaçısın da turgut özben gibi mi olmalı ? oğuz atay'a sorma ihtimalimiz olsa, o da bilemezdi bence. bilse, bu romanı yazamazdı.

oğuz atay'ın bu romanı çok uzun, evet. çünkü insanın iç dünyası ve hayâlleri de kocaman.

 tarihe 25737377. tutunamayanlar geyiği yaparak, geçmiş bulunuyorum.

16 Temmuz 2012 Pazartesi

Kahvehâne kültürünün tekâmülü

Ülkemizdeki beyin fırtınasından dolayı,  - nazar değmesin - her gün siyasî bir kuram oluşturuyor, yeni bir çözüm yolu buluyor, yeni bir ülke kurup, yine bir ülke deviriyor, kahvehâne kültürünü gazetelerde, sosyal medya denilen soyut platformlarda bi'güzel yaşatıyoruz. İşin dedi-kodu boyutu ve asparagas yanıysa kahvehâne kültürünün geldiği son nokta. Türkiye'de yapılan gazeteciliğin / habercilik anlayışının ( siyasî haberciliği kastediyorum ) kulaktan dolma ve sahaya inmeden yapılan  " Şu öyle demiş " gıybetinden  ve " böyle takım mı olur " Hikmet Karaman'cılığından fazla da farkı yok. Siyasî olarak vasatın vasatı olan bir ülkede, halka doğru bilgiyi vermek ve siyasetçileri de konformizmden uzaklaştırmakla yükümlü olan insanların, bazen siyasîlerle olan yakın ilişkileri ( gerçi bunu patronları istiyor ), bazen de üşengeçliklerinden dolayı, işi habercilik olmayan insanların da yapabildiği ' bu böyledir ' kolaycılığına kaçmaları, aslında siyasetle haşır neşir olduğu varsayılan insanlar meydana getirmiyor, aksine apolitize olmuş ama bunun farkında olmayan insanlar topluluğu hâline gelmemize yardımcı oluyor.




9 Temmuz 2012 Pazartesi

Sehpa


sehpa
mecburuz ikimiz de aynı sehpayı kaldırmaya 
bizdeki bu nefis oldukça 
ömrüm verimli değil, sürekli tutukluk yapıyor, 
namlumu da temizlediğİmi sandım, müstekbir ideolojiler ömrümü kısaltıyor  
en ince damarlara kapiller diyoruz, 
sürekli aynı öyküden dem vuruyoruz 
kanım, damarlarda dolaşmıyor artık,
herhâlde kendimizi avutuyoruz 
kemendimi bir tek sana bağladım, 
mübadelede yanıma sadece ben’i aldım 
ben’i sana teslim etmek istiyorum  
sehpayı, zor günler için yanıma aldım

5 Temmuz 2012 Perşembe

Memet Baydur'un bir oyunundan seçmece

" düşününce elleri ağrıyan insanlar vardır ya. sen de onlardansın işte.
bir uçurumun kıyısında vals yapan insanlardır onlar.
ayakları bir sürçse, yanlış bir adım, geriye dönük ufak bir dalgınlık yeter o çığlığın içine yuvarlanıp yitmelerine....  ama sürçmez ayakları, yanlış bir adım atmazlar, küçücük olsun bir dalgınlık göstermezler ve... devam ederler o çığlığın kenarında vals yapmaya. düşününce elleri ağrıyan insanlar.
beyaz bir duvarın üstünde kayar gibi uzaklaşan gölgeler... "


1 Temmuz 2012 Pazar

Tavsiyeler ( 140 - 168 )

en başta kendim için yazmıştım, toplu hâlde yazmak herhâlde en iyisi. twitter kafayı yediğinden, kaçta kaldığımı bulamadım. twitter kendine geldiğinde eski tavsiyeleri de burayı aktarırım. umarım. umdum, oldu.

 not : doğaçlama olarak ve şimdi yazılmıştır.

tavsiyeler no. 140 : oyalandığımız dünya, oyalanmaya değsin.

tavsiyeler  no. 141 : İnsanları güldürmek için türlü şaklabanlıklar yapan, en sonunda maymun muamelesi görür. maymun olmayalım.

tavsiyeler no. 142 : dost, dostun yongasıdır. kredi kartı geçmez. hakiki dost edinelim.

tavsiyeler no. 143 : Allah'ın rahmetiyle tecelli etmesi için, duâ edelim. bir bilenin dediği gibi ; ' adliyle tecelli ederse yanarız. '

tavsiyeler no. 144 : reformistlere ve akıl tapıcılarına aldanmayın.

tavsiyeler no. 145 : yaz günleri geldi, nasreddin hocayı haksız çıkarmak için , pencere açık yatmayın.

tavsiyeler no. 146 : zulüm asla galebe çalamayacaktır, bir şey istisnâ; zulme lâyık olmayalım.

tavsiyeler no. 147 : gönül dediğimiz bütün âzaların karargâhı; aklı da yöneten kalptir. bunu bilmeyen aklınla gönlünü kontrol etmeye çalışır. gönlümüzü temiz tutalım.

tavsiyeler no. 148 : anladık, çok hırslısın, iyi bir konumdasın, zekîsin, ama muhtaçsın. muhtaç olan, muhtaç olduğuna kulluk etsin. Eğer muhtaç değilsen, bu dünyada yaşama.

tavsiyeler no. 149 : İllâ bir takımı tutacaksanız, beşiktaş'ı tutun.

tavsiyeler no. 150 : Tembellik kadar tembel bir şey yok, ama çalışkanlığı, mal toplayıp, gösteriş yapmak adına kullanmayın.

tavsiyeler no. 151 : herkese hakkınızı helâl edin. bir bilenin dediği gibi; " İşimiz ahirete kalırsa, alacaklı giden borçlu çıkabilir. "

tavsiyeler. no. 152 : mazlum her zaman bedduâ edebilir; israil'in siyonist yönetimine bedduâ etmek mecburîdir. bedduâ edelim. duâyla bir şey değişmez diyen, Allah'ı tanımıyor demektir.

tavsiyeler no. 153 : imgelere hapsolmayın. gölgeye kayıtsız inanan, gölgeyi bi'halt zanneder.

tavsiyeler no. 154 : siyaseti siyasetçilere bırakmayın.

tavsiyeler no. 155 : en büyük ışığın karanlığı delmesi için, küçük ışıkları söndürün.

tavsiyeler no. 156 : Big lebowski, ne big lebowski, biz olmayalım big lebowski.

tavsiyeler no. 157 : peri kızı diye iltifatta bulunmayın. peri farsçada cin mânâsına gelmektedir.

tavsiyeler no. 158 : doktorların her dediğini yapalım mı, yapmayalım mı bilmiyorum. şimdi de fazla su içmeyin demişler.

tavsiyeler. no. 159 : penaltı atarken kalecinin gözlerine bakın.

tavsiyeler no. 160 : zorla instagram olmaz. anlayabileni uyarın. ( ben meselâ anlayışlı değilim )

tavsiyeler no. 161 : radara yakalanmayın.

tavsiyeler no. 162 : bir yerlerden gitmesini bilin, bilelim, bildim.

tavsiyeler no. 163 : çocukla çocuk olun.

tavsiyeler no. 164 : Mimarî olarak rezil bir hâldeyiz, şehircilik ve mimarî  demek insanları kente ve anlamsız binalara hapsetmek olmamalı. mimarîyi önemseyin.

tavsiyeler no. 165 : insanların hatalarını affedin.

tavsiyeler no. 166 : müslüman olmanın kıymetini bilelim.- ki bu nimet elden gitmesin.

tavsiyeler no. 167 : sıradaki olmamak için sıranızı savın.

tavsiyeler no. 169 : din varken, felsefeye hiç mi hiç ihtiyaç yoktur. felsefeye dalmayın.