24 Eylül 2012 Pazartesi

merak

Uzun bir yazı yazma hevesinde değilim; sözü uzatmadan :

Aslında merak her şeyin başlangıcıdır. merakı olmayan insan hiçbir şeye ulaşamaz veya yarı yolda tıkanıp kalır. Bazen lütuflar da olabilir ama Allah'ın lütfu dışında insan da cüzî iradesini merak yoluyla kullanarak, istediği bilgilere ulaşabilir. ( tabii, o bilgiyi kullanmazsa öğrendiğiyle kalır. ) Bu şeyi aslında tecessüs kelimesi daha iyi açıklıyor. İnsanların ayıplarını araştırmak " MERAK " kelimesiyle özdeşleştiğinden, merak etmek ayıp ve istenmeyen bir davranış biçimiymiş gibi kullanılıyor. Merakın aslı tefekkürden ve keşften gelmektedir. Yâni, boş şeyleri araştırmak ve insanların yaşantılarını en ince detayına kadar öğrenmek gebeşliğiyle alâkası yok.

Tabii, bu algıyı yoketmek imkânsız olduğundan iyi merak  yararlı, kötü merak zararlıdır deyip, sözü noktalamak istiyorum. Ne çok şey istiyorum, anlamadım gitti.

Tutunamayanlar

Hacmin dibine vurmuş ve herkesin bildiği bir kitabın üzerine yapılan geyiklerle yeni bir geyikler âlemi peyda olmuş olabilir. tutanamayanlar hakkında yazılan binlerce yazı olduğu için, ben de trene dâhil olmak adına aşağıya acaip şeyler yazmaya karar verdim; nasıl olsa herkes her şey hakkında bir şeyler yazabiliyor.


tututanamamaktan kasıt insanlar arasındaki iletişimsizlik ve insanların esir olmaya zorlanmasıdır. oğuz atay, tutunamayanlar romanına unutulmaz bir dibâce ile giriş yaparken, sonunu da romanın başına bağlıyor. bizi de romanın içine hapsediyor. hapsederken toplum için kaybedilmiş insanları kelime oyunları ile gün ışığına çıkarıyor. toplumun güç peşinde koşanlar tarafından linç edildiği bir ortamda yaşamı idâme ettirmek çok güç. tamam, aldırış etmeyip, bir şeylerden kaçabildiğin sanrısı içerisinde biteviye bir yaşam olmasa da, kendine bir yaşam tarzı öngörebilirsin. sonrasında yine toplumla içli dışlı olacaksın, tekil olmaktan çıkıp, herkesin istediği kılıfa gireceksin; kılıf dar olacak, sen o kılıfı yırtmak için turgut özben'in hâlini irdeleyip, duracaksın.

hasbelkader yaşamaya çalışan insanlar, insanî faaliyetlerine bir müddet sonra ara vermek zorunda kalabiliyor. toplum insana neyi dayatıyorsa, ona dayanıp kalabiliyorlar. turgut özben de, serseri mayın gibi ortalıkta dolanırken bencilliğe alışmamak adına kendine orta yol arıyor. devamında o da çift kişilikli insan hâlini alıyor. insanın mebzul miktarda vakti olsa da, günler kısalıyor, zaman daralıyor. harami ve haz insanlarının arasında dürüstlük erdem oluyor. insanın bazı olaylar karşısında koruma zırhı delinir; düşünmediği şeyleri, arzu etmediği şeyleri kendi iradesinin dışında yapabilir. bir nevi split brain vakasıdır bu. topluma ruh gerekir de, belki de ondan sonra toplumun sentezi yapılabilir. bireyler sirkat edip, canına ot tıkıyorsa, senin kaçısın da turgut özben gibi mi olmalı ? oğuz atay'a sorma ihtimalimiz olsa, o da bilemezdi bence. bilse, bu romanı yazamazdı.

oğuz atay'ın bu romanı çok uzun, evet. çünkü insanın iç dünyası ve hayâlleri de kocaman.

 tarihe 25737377. tutunamayanlar geyiği yaparak, geçmiş bulunuyorum.