9 Mayıs 2012 Çarşamba

Görüntüyü kafaya takma dostum

Dün bir arkadaşımızla olan sohbetimizde; Güneş'i çok sevdiğini, güneşin de o'nu çok sevdiğini,  sonra da klasik bir biçimde karşı tarafın kendisinin ay olduğu için, ayrı saatlerin insanlarıyız diyerek, üstüne monotonluk gibi monotonluk pezevenkliği yapan bir kelimenin de sığınak olduğu bir süreçle güneş'le yollarının ayrıldığından dert yandığı bir sohbette, arkadaşımın hüznüne şahit olmaktan çayıma odaklanamadım. İçtiğim sigaralar da cabası. Ayrıca arkadaşımın hüzünle dans ettiğini görmüş olduğumdan dolayı gönül tellerim düşüncüme battı. Şimdi, belli bir noktada teselli verme çabaları  empati samimiyetsizliğine yol açabileceğinden, değerli bir insan olduğuna kefil olduğum birisine   'takma kafana' gibilerinden şeyler söylemiş olduğumu düşününce, görüntüye hapsolma diyememenin sorumluğu bana bu satırları yazdırıyor.

Görüntü; yâni zılli gerçek addetmek, insanî gerçekleri bu olayda olduğu gibi, insanın kendisini başkasının kendisine atfettiği değer kolaycılığıyla kıstlıyor. Bana gerekli değeri vermedi, öyleyse ben değersiz bir insan mıyım ? - hayır değilsin, çok değerlisin... Beni yarı yolda bıraktı, ben sıkıcı bir insan mıyım ?- hayır, aksine senle muhabbet etmek çok zevkli.  Gelecek kaygısı mı oluştu ? - öyle bi'insana değer vermen hata.  Niye böyle oluyor ? - böyle olması doğal, görüntüye hapsolmuşsun. Bana döner mi ? - Bırak lan, dönmesin. Bir kelime, bir tebessüm, bir ağlaman, o'na yazdığın bir şiir ( yapmasaydın aslında ), sallapati tarzının olmayışı ve öylesine görüşmemen ona yetmiyorsa, bırak lan ! düşünme, karşı tarafın kibrine araç olma, sevme lan ! takıntı yapma, takma.... Takıldıkça karşı taraf kendisini bir şey zannedecek. Âşk buysa, batsın lan bu âşk. Yüzüne diyemedim,  bâri bunları yazayım....

Nasıl olsa okursun.

Değerlisin...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder