4 Mart 2012 Pazar

Reha Erdem

Türkiye'de bazı kimselerin her nasılsa kıymeti bilinmez. Reha Erdem Türkiye için bir şanstır, ama bir ödül törenindeki beyanâtı gibi; " 12000 kişinin izlediği bir filme, 2000 kişilik salonda ödül veriyorlar, herhalde, o izleyen 2000 kişi de burada bulunuyor. " Erdem'in sinemasal kaygıları fransız sinemasını bir nebze olsun çağrıştırsa da, deneysel olarak filmleri gerçek anlamı ile şaheserdir. Benim için, Kaç Para Kaç ile başlayan sinema serüveninde, sinematografisini o kadar değiştirmiştir ki, kim ne derse desin sinemasının üstüne bir şeyler katabilmiştir. Korkuyorum Anne filmindeki aile mefhumunun ultrasonunu aidiyet duygularını da sarmalayarak çekebilen bir yönetmen, Avrupa'da olsa her gün gazetelerde ismi geçebilir ya da hakettiği gişeyi en azından sağlayabilirdi. Bu mücevheri dünyada çıkarabilmek için tabir-i caizse kaç kişinin kellesini alıyorlar, ama Türkiye'de Erdem sineması sadece ödülle geçiştirilen bir sinema anlayışı.

Beş vakit filmi ise, artık önümüze sunulmaktan bıkılmayan biteviye sinema anlayışına karşı Erdem'in benim nazarımda isyânıdır. Görüntü yönetmenliğinin içinden çıkabilmek ise mümkün değildir. Bir yönetmen deneysel sinema yapmaya çalışabilir, bundan da en nihayetinde karşılık beklemez. Reha Erdem sineması bu değerlendirmeye tâbi olamaz. Bu yönetmenin başardığı düpedüz milat diyebileceğimiz filmlerdir.

Reha Erdem sineması tren yolculuğu yapmaya benzer; O yolculukta insan kafasını dinleyebilir. Tren yolculuğu bazen insanı bunaltmasına rağmen, kendini dinlemeye birebirdir. O inzivaya çekilme atmosferi, düşünceler içinde boğulma, havf ve reca arasında, arafta kalmak gibi bir şeydir Reha Erdem'in yapabildiği. Bir yönetmen bunu başardıysa daha n'olsun ? ezber bozan çetrefilli sineması, takip edilmesi gereken sinematografidir.

Kosmos'a ne demeli peki ? Derviş karakterinde birçok felsefi argümana, deruni meselelere selam çakması, Türkiye'de görülebilecek keyfiyeti içermiyor.

Reha Erdem'e hakettiği değeri vermek gerekiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder