22 Şubat 2012 Çarşamba

Martin Scorsese



Papas olma saikiyle yola çıkmış bir yönetmenin sineması da skolastik bir sinema dili ve cam kenarında bekleyen, sulanmamış süs muhtevasıyla saksıya benzemekteydi. Fazlaca bâdireden sonra scorsese, New York'un çinçin mahellesinden Taxi Driver'la faşizan ve teokrasi tenasühünden, ( şimdi buna reenkarne diyorlar. reenkarne yoktur, hayata tapıp, ölümden korkma vardır. ) cinnet hâlinin kaotik atmosferle sentezini yaparak, kendisini kitlelere tanıttı ama Amerikan popüler kültürünün en fazla yozlaştırdığı yönetmenlerden de birisi olarak, tüm New York torbacılarını sukut-u hayâle uğratmış oldu. Sinemada bağımsız sinemaya bulaşıp da hollywood'un cilâlı yanına gark olan her yönetmen gibi, kendini narkoz sarmalına bırakırken, ben bir uyuşturucu müptelasıyım deyivermesi uzun sürmedi. En büyük şansı, Robert De Niro'ydu; kendisi de Robert'ın en büyük şansı. Raging Bull'daki ortaklık bunun en müşahhas örneği.  
Kim derdi ki, Martin gettodan çıkarak sinema san'atına yön verecek? Kissinger bile bu kadar ileri görüşlü değildi. 

Scorsese'yi amerikan kültüründen ayrı olarak değerlendirmek, abesle iştigal olsa da, son demlerini oynayan insan tahlilini sinemaya yansıtanlar arasında önemli bir yer tutmaktadır.  

Düşlerimde, bir silah mekanizması yapmak var, zamanı gelince ben de kirlenmiş dünyanın Don Kişotu olarak Travis gibi kimsenin canına yakmak istemiyorum ama şerefsiz insanları ikrah etmek de hiç fenâ olmaz.. İnternet manyolojisinde Scorsese hakkında gerekli bilgileri edinebilirsiniz, Ben ise bilinmeyen yönlerini ve sinemasının muğlak tarafını sizinle paylaşmak istiyorum; :)
maddeler halinde yazarak sizi tiksindirirsem;

1-) Scorsese her filminde İncil'den pasajlar sunmaktadır. Raging bull ve Taxi driver filmindeki karakterlerin batışı ve kendi içlerinde yaşattıkları kurtarıcı rolleri dikkate değer.

2-) Skolastik hristiyan felsefesinin mağduru olan insanların ruhsal bunalımlarına karşı, pozitif ritüelleri tercih etmeleri bir başka scorsese mantığı 

3-) Protagonistlerin su faturalarını hep cezaya bırakmaları .  

4-) New york gangs filminde ve her filminde şiddeti içselleştirmesi, aynı zamanda öldürmenin gerekliliği.

5-) Gizli pagan semboller . Yok ulan öyle bir şey ...  

Scorsese mantığı, unutulmuş ve söz hakkı olmayan insanların yaşamsal (hep sal yazmak istemişimdir :) ) tercihlerinin niye öyle olduğu ve esasında unutulmuş insanların her ne olursa olsun özgür oldukları. 
Filmlerindeki vurdumduymazlık da bu gerçeğe işaret ediyor.  

Lafı uzatmadan, Scorsese bir William James ya da Ahmed Hamdi Tanpınar'dır. Yâni, düz mantıkla irdelenmemesi icabeder.  


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder